30 Mayıs 2013 Perşembe

Çanakkale

     Saat 06:30 gibi İstanbul’ dan yola çıktık.Tahmin ettiğimden daha uzun bir yolculuk oldu, ama kesinlikle sıkılmadım. Deli gibi uykum olsa da daha fazla şey görebilmek için uyumadım. Yol boyunca o kadar güzel bir manzaraya şahit oluyordum ki, meraktan gözümü kırpmak dahi istemedim.10:30 gibi Çanakkale Eceabat' a geldik..İlk olarak, tepedeki Mehmetçik silueti ve Necmettin Onan’ a ait olan Dur Yolcu şiirinden şu dizeler karşılıyor sizi: "Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın, Bu toprak,bir devrin battığı yerdir." İşte bu andan itibaren duygu yoğunluğu da artıyor.
  



     Kilitbahir Kalesi’ ni geçtikten sonra Namazgah  Tabyalarına geldik. Burası savaş sırasında cephanelik ve askerlerin barınması için kullanılmış. Ayrıca tabyaların ortasındaki boş alanda askerler namazlarını kılıyormuş. Bu sebeple ismine namazgah denilmiş. Biraz ileride Seyid Onbaşı'nın düşman donanmasına atmak için sırtlandığı top mermisiyle bir heykeli bulunmakta.Bu olayı, Çanakkale Şavaşı' nda inancın gücünü simgeleyen Seyid Onbaşı' nın kendi sözleriyle anlatmak gerekirse: “Toprağın altından çıktım. Baktım ki, 13 arkadaşım şehit olmuş. Bir ben kalmışım, bir arkadaşım Niğde’ li Ali, bir de Batarya komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey. Arkadaşlarımın bu şekilde şehit edilmesini içime sindiremedim. Anamın bana öğrettiği duaları okudum. Size izahını yapamayacağım bir şeyler doldu içime. Merminin yanına koştum...Topun vinci de bozulmuştu. O mermiyi bir kez kaldırdım. Niğde’li Ali beni biraz destekledi. Basamaktan çıkarken kemiklerimin çatırtısını duyuyordum. Mermiyi namluya sürdüm...patlattım... isabet ettiremedim. Aynı olayı üç kez  tekrarladım. Üçüncü mermiyle onların en büyük zırhlılarından  “Ocean” zırhlısını dümen kısmından vurdum...Arkadaşlarım “Vurdun onu Koca Seyid! Vurdun onu!” diye bağırıyorlar, arkamdan sevinç çığlıkları atıyorlardı. Gerçekten, o anda zırhlı etrafında dönmeye başladı. Denizin ortasında tam bir panik yaşanıyordu...”
                            

 


         


    

    Kilitbahir' den sonra tekrar arabaya binip Çanakkale Şehitler Abidesi' ne  gittik. Şehitlerin adları, şehirleri sırayla yazılmış.Tabi bu, sembol bir şehitlik, ölenlerin kimlikleri belirlenmiş ve anılarına isimlerinin yazıldığı bu anıtlar yapılmış. Rehberimizin söylediğine göre, aslında tüm çevre topraklarında hala şehitlerin kemikleri varmış, hatta yoğun bir yağmur sonrasında kemiklerin toprak üstüne çıktığını görenler oluyormuş.






    Şansımıza o gün çok kalabalıktı. Bu yüzden anıtları ya da eserleri tek başına çekmek biraz zordu. İlla kıyısında köşesinde birileri çıktı. Bunlar anıtın sütunlarındaki taş kabartmalar.Karaya doğru olanlarda kara savaşını, denize doğru olanlarda deniz savaşını simgeleyen figürler yapılmış.

                                     

 

    Anıt, her taraftan gözükebilecek şekilde yapılmış. Tavanındaki  Türk bayrağı ilk yapıldığında mozaikmiş. Ancak zamanla bu mozaik taşlar dökülünce tekrar düzenlenmiş ve daha dayanıklı bir hale getirilmiş. Tepe, o sıcakta o kadar esiyor ki, güneş tepenizde olsa dahi üşüyebilirsiniz. Ama o ağaçları, denizi, rüzgarı o kadar güzel ki, hüznün yanında böyle bir ülkeye sahip olduğunuz için mutlu hissediyorsunuz. Her ne kadar kıymet bilmeyen, tarihine çokta sahip çıkamayan insanlar çoğunlukta olmuş olsa da. Çünkü; buranın değeri çok geç anlaşılmış, yapılmak istenilen anıta seçilen müteahhit bile malzemeden çalabilmiş.(hangi anıtın yapımında olduğunu tam olarak bilemiyorum ama Çanakkale' de olduğu kesin ) En sonunda yardım kampanyalarıyla yapılabilmiş. 


       Bunlar savaş esnasında kullanılan toplar ve mayınlar.





0 yorum:

Yorum Gönder

Copyright © 2014 Sokak Tanrısı